14 Eylül 2013 Cumartesi

İzm'ler

         
Bu yazıyı kendi çevremden esinlenerek yazıyorum.Öyle ki herkes bir ideolojiye bağlanmış durumda.Bu bir sorun mudur derseniz tabii ki değildir.Sorun bir ideolojiye bağlanmakta değil bağlı olunan ideolojiyi bilmemekte.Her siyasi ya da yaşam fikrinin eleştirel yanı vardır bence.Ama arkadaş ben Komünistim,Kemalistim diyorsan bunun ne olduğunu bileceksin.Ben sana komünizm nedir dediğimde gelip bana ''herkesin eşit olmasıdır yeaa'' demeyeceksin.Ya da Kemalist arkadaş sana Kemalizm'in kaidelerini soruyorsam onlara adam akıllı cevap vereceksin.Cumhuriyeti kurmuş falan demeyeceksin.Hiçbir ideolojiye bağlı olmayan biri olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün ekonomik anlamda hem liberal ekonomiyi,hem de devletçi ekonomiyi denediğini biliyorum.Şartlar gereği bunlardan birinin seçildiğini de biliyorum.Yahut Komünist düşüncenin kendi içinde ayrıldığını da biliyorum.Sen hayatını buna göre şekillendiriyorsan en ince ayrıntısına kadar bileceksin.Dünya dinamik bir yapı ve bunun parçaları olan insanlar ve fikirlerde öyle...Bende şu an bir ideolojiye bağlı olmadığımı söylerken ileride böyle konuşamayabilir,bir fikrin destekçisi olabilirim.Ama bir doktrinin adamı olan sen bunu en ince ayrıntılarına kadar bilmekle yükümlüsün.
          Cemil Meriç İzm'lerle ilgili Bu Ülke adlı kitabında şöyle diyor:''İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.İtibarları menşelerinden geliyor.Hepsi de Avrupalı.''Buradaki idrak akıl erdirme,akıl anlamında.Menşe ise köken... Hayatını fikir işçiliğine atamış ve kör olduktan sonra bile bu işçiliği bırakmamış Cemil Meriç'i seversin veya sevmezsin.Bu fikre katılır veya katılmazsın,önemi yok.Ama sen arkadaş inandığın şeyin ne olduğunu bilmiyorsan bu düşüncenin somut halisin.Acınası durumdasın hatta...Meriç'in fikrine katıldığımızı farz edersek sen üzerine giydiğin deli gömleğinin bile ne olduğunu bilmeyensin!




3 Eylül 2013 Salı

Fanatizm

                Sözlük anlamına baktığımızda anlamının bağnazlık olduğu görülüyor.Kavram çok değişmiş.Tamamen anlamından kopmamış ama değişmiş.Ülkedeki tezahürü çok büyük...İnsanlar sanki her an bağlanmak için delilercesine bir şeyler arıyorlarmış gibi.Bir müzik grubu,müzik türü,futbol takımı,siyasetçi ne olursa olsun...Ya da bu bahsettiğimiz örneklerin iç içe geçmesi durumu oluveriyor.Futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutmak,müziğe verilen anlamı futbol takımına vermek misallerinde olduğu gibi.Durum ortaya koyuyor ki bu ülkenin insanlarının aidiyet sorunu var.Bir şeylerin bir parçası olmak ihtiyacı,sonra da ne olursa olsun parçası bulunduğu olgunun eksiklerini inkar etmek.Sonraki aşama bunları hiç görememek.Körleşmek...Siyasetin yaşadığımız yeri daha iyi yapma amacı güttüğüne inanıyorum.Futbolun ve müziğin ise eğlence...Fakat kavramları bu kadar karıştırır ve körleşmeye devam edersek ne siyaseti daha iyi bir yaşam ve yaşantı yapma amacıyla yapabiliriz ne de futbolu,müziği bir eğlence...Ne daha güzel bir Türkiye umutları gerçekleşir ne de müzikten,futboldan bir eğlence!

1 Eylül 2013 Pazar

Gerçek İle Fantezi Arasındaki Sınırları Kaldıran Adam: Marquez!

                  ''Ey Nobel sen ne güzel ödül veriyorsun'' lafını rahatlıkla kullanabileceğimiz bir yazar Marquez. Büyülü-gerçekçilik akımının ise bana göre en iyisi.Nedir bu büyülü gerçekçilik akımı? En güzel tabirle gerçek ile fantastik ögelerin birbirine kaynaştığı,bu iki zıt kavramın sınırlarının kalktığı akımdır.Kitapta olağanüstülükler,aşırılıklar çok yoğundur fakat bunlar sizin için ne olağanüstüdür ne de aşırılık!Konuya o kadar dalmışızdır ki pencereden o esnada uçan halının geçmesi,bir ölünün ruhunun gelip olaya dahil olması önemsizdir.Olay sizi o denli çeker ve aşırılıklar önemsenmez.Yazar bu esnada aşırılıkları okuyucunun bağımlılık hissettiği bir duruma sokar.Aşırılıklar öyle bir üslupla anlatılır ki bir ölünün ruhunun olaya dahil olması birinin üstüne çay dökmesi kadar basittir.Kısa manada büyülü-gerçekçilik budur.Marquez bu akımın öyle büyük ustasıdır ki okumayanlarınız için bir eserini alıp okumak size bu anlattığımı bire bir yaşatacaktır.Ülkemizde en çok Yüzyıllık Yalnızlık kitabı bilinir yazarın.Buendia ailesinin bireylerinin tek tek ele alınışı ve her bireyin aile döngüsüne katılması muhteşemdir.Blog ismimizi de buradan esinlendiğimizi dikkatli okuyucularımız anlamıştır.
                 Ailede bir çok kişi benzer isimleri taşır.Aureliano,Arcadio gibi...Ama hepsi o kadar ayrı yaşanmışlıklar içerisine girer ki okumaya ara vermeyeniniz için bunları karıştırmak imkansızlaşır.''İnsan öleceği zaman değil ölebileceği zaman ölür'' der Albay Aureliano.Otuz iki savaş yapmış otuz ikisinide kaybetmiştir.Kaybı savaşta değil ülküsünde olmuştur asıl.Remedios,Ursula,Arcadio hepsi birer ayrı dünyadır.Eğer şu yaşadığı dünyanın bayağılından sıkılan ve hala Marquez'i tatmayan varsa bence bir eserini eline alıp okumaya başlasın.Başımızdan ölüm saçacak  füzelerin geçmesinin yakın olduğu günlerde penceresinden uçan halının geçmesine bir çok kişinin bence ihtiyacı var.Kitabı anlatmak yerine  tavsiye yazısına benzer bir yazı yazdım.Şayet kitabı anlatmaya kalkışsaydım  on sayfalık bir yer tutardı sanırım.Bu yazı hiç Marquez okumayanlar için dilerim faydalı olur.