14 Ekim 2013 Pazartesi

"An" Kavramı ve Onun Üzerine Şahsımca Öttürme

   Zamanları sınıflandırır insan, gerek sayısal değerlere göre, gerek kendince bir değer sıralamasına sokarak. Sınıflandırmalarımızda yaşananların yanında "yaşanması gerekenleri" de değer yargılarımıza göre üst ya da alt sıralara yerleştiririz. Kendimizi bir şartlandırma içinde sokarak, bu üst sıralardaki yaşanması gerekenleri bir "amaç" haline getiririz. Yürünmesi gereken ve sonu flamalar ve bitiş çizgisi belli olan bir yol gibi düşünürüz örneğin. Zannederiz ki o bitiş çizgisini geçtiğimizde hayatımız "gökten üç elma düşmüş" gibi bir masal bitim söylemi ile tamamlanacak ve ondan sonra mutlak mutluluk içinde olacağız. Fakat kaçırdığımız nokta da şudur: Hayat, sürekli olarak devinim halinde olan bir çark gibidir, ta ki varoluşunuzun sonuna kadar. Biz ise bu yollarda geçirdiğimiz, hedefe ulaşmak için harcadığımız her an'ı hiçe sayarız, hem de yaşamak istediğimiz tek bir an için. Bu "mükemmel an"ların beklentisi ile anların toplamı olan ömrümüzü harcarız ve "mükemmel an"lardan sonra ki yaşamın tatminsizliği ise her seferinde bir tokat gibi çarpar yüzlerimize. Bitiş çizgisini geçtikten sonra tek gördüğümüz devam eden bir yoldur, uzunluğu meçhul olan. Hayat devam eder, hayat devinir, biz istesek de istemesek de.
   Olasılıkların oluşturduğu bu kaosta, iki yüzlü olan bu para her zaman yazı veya tura gelmez isteğimiz gibi. Gerçekleşmeyen amaçlar uğrunda geçen tatminsizliğin egemen olduğu bir hayatta bir yüzüdür bu paranın. Elbet bu söylemlerimden amaçsız süregelen bir hayat biçimini savunduğum sanılmasın. Bir insan bir amaca hayatını adayabilir ve onun uğruna geçirdiği her an ona mutluluk getirebilir.  Benim karşı çıktığım nokta hayatın getirdiği her an'ı yaşamaya çalışmak yerine mükemmel an uğruna hiçe sayılan anlar. "Yaşamaya çalışmak" diyorum, dikkat çekerim. Bir hayatın her an'ının yaşanamayacağı aşikar, insan gibi kısıtlı varlığız hepimiz sonuçta. Fakat yaşanmaya çalışılan her an kanımca kutsaldır, tanımaya çalışılan her insan, okunmaya çalışılan her kitap, görmeye çalışılan her yer gibi. İyisi ile kötüsü ile yaşıyoruz işte ve bunlar her zaman adil yüzdeler ile yaşanmıyor. Elimizde böyle kısıtlı bir varoluş ve onun getirdiği zaman kavramı var iken ne diye hapsediyoruz kendimizi daha küçük zaman dilimlerine, anlam veremiyorum.
   Kişisel gelişim uzmanı gibi palavra sıkmıyorum veyahut doğu felsefesi alimi gibi hayattan soyutlanmanızı istemiyorum. Sadece bulunduğumuz şu hayatı yaşamanızı istiyorum, iyisi veya kötüsü ile. Hayata ve an'lara anlam vermeye çalışmadan, onunla birlikte devinerek belki de. Hayata bir amaç, bir sıfat, bir yargıç cübbesi giydirmeden, sadece ona yolcu olarak yaşamalı. Hayat bunları değil, sadece "yaşayan"ları bekler çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder